Kıbrıs(1) - Genel Bakış
Herkese selam,
Kıbrıs'a ilk kez 2015 yılının Ağustos sonlarında gitmiştim. Saat 18:00 civarıydı yanlış hatırlamıyorsam. Ama uçaktan çıkmamla sıcak havanın yüzüme çarpması bir olmuştu. Sonra ki hatırladığım şey ise güneşin tenimi yakmasıydı. Sanki öğlendi ve ben güneşleniyordum...
Evet Kıbrıs'ın kumarı ve eğlence hayatı dışındaki (maalesef bize yansıtılan bu yönde) tarihi ve gezilmesi gereken yerlerini dilim döndüğünce size anlatmaya çalışacağım. İlk olarak genel birkaç izlenimimden bahsetmek isterim.
Havanın neminden daha da sıcaklaşan öğle saatlerinde insanları bundan korumak amacı ile yaklaşık 3 saatlik "sieasta" yapılıyor çoğu yerde, yani 12:00-15:00 arası her yer kapanıyor. Buna eczaneler, bankalar ve devlet daireleri dahil.. Zaten mesaileri de genelde 17:00-18:00 itibari ile bitiyor. Sanırım biraz da bu alışkanlıktan kaynaklanan bir çalışmama isteği var herkeste. Yani evinizi yaptıracak bir usta ya da arabanızı tamir edecek bir tamirci pek bulamıyorsunuz. Bulsanız da fiyatlar hem malzeme olarak hem de işçilik olarak Türkiye'nin çok çok üzerinde. Siz o parayı vermeye karar verseniz bile zaten dediğim gibi eğer canları çalışmak istiyorsa gelip yapıyorlar.
Adadaki insanlar genelde çok yüksek sesle ve hızlı konuşuyorlar. Hep kavga ediyorlarmış zannediyordum ilk zamanlar; ama yaptıkları komşularına ya da tanıdıklarına selam verip onlara takılmak. Bir de tatlı bir şiveleri var ki sormayın... Her cümlelerinin sonuna -ng veya -cik/cık takısı koymaları, bazı kelimeleri yuvarlamaları, soru ekini hiç bir zaman kullanmamaları ile bazen anlayamıyorsunuz dediklerini... Örneğin; -Naban bea? Gezdiriyng gendini? (Napıyorsun? Geziyor musun?) ya da -Havalar nasıl? diye sorduğunuzda "Yanaaarr be gardaş" (Yanıyor/Çok sıcak) cevabını almanız muhtemel... -Şu dışarıdaki çantalarınız ne kadar? "Kırmızıcıklar 100 tela, yeşil çantacıklar 150 teladır"... Oturup saatlerce konuşmalarını dinleyebilirsiniz. Hatta Youtube'ta aşırı tatlı videolar var (buradan ulaşabilirsiniz), ben canım sıkıldıkça gülmek için açar açar izlerim.
Kıbrıs'ın esnafında bir kural vardır; pazarlık yapılmaz. Fiyat neyse odur. Uzun yıllar İngiltere sömürgesinde kalmış olması ve hala daha yerleşik olarak yaşayan hatırı sayılır sayıda İngiliz halkı olması sebebi ile hafif İngiltere havası sezilmektedir adada, hatta daha çok Girne'de. Trafiğin sağdan olması, turistik bölgelerdeki fiyatlandırmaların pound ile yapılması ve dışarıdaki yemek porsiyonlarının çok büyük olması gibi... Eğer bir restorana gittiyseniz porsiyonlar hakkında bilgi almadan sipariş vermeyin derim.
Trafiğin sağdan olmasından bahsetmiştim. Gittiğinizde araba kiralayacaksanız lütfen çok dikkatli olun; çünkü direksiyon ve vites sağda, sinyaller ters, trafik ters akıyor, sollama değil sağlama yapmalısınız, solda yavaş giden arabalara (bizim gibi) hızlı gitmeleri için selektör yapmamalısınız gibi gibi... birçok konu var... Bunlara bir şekilde alıştınız diyelim, en ama en önemlisi eğer kavşak içerisinde dönen bir araba varsa onu bekleyin. Çünkü bu araba size çarpsa bile hatalı sayılmıyor. Yani sabahtan akşama kadar o araba kavşakta dönüp dursa siz de beklemek zorundasınız :) (Aslında burada da olması gereken bir kural ama işte biz o kadar sabırlı değiliz maalesef)
Kıbrıs aslında köylerden oluşmuş bir ülke.. Şehir olarak adlandırabileceğimiz, köylerinin bağlı olduğu 3 kazası var; Gazimagusa, Lefkoşa ve Girne. Bir sonraki yazımda Gazimagusa'da gezilecek yerleri anlatmaya başlayacağım...
Sevgiler.
gazimagusanın sakinliğini ve denizini çok severim ... sizin de görüşlerinizi merak etmiyor değilim .
YanıtlaSilAhh, o denizi...Havuz gibi olur hep.
SilÇok güzel bir yazı olmuş, zevkle okudum. Bir an kendimi Kıbrıs'ta sandım, devamını bekliyoruz.
YanıtlaSilÇok teşekkür ediyorum :)
Sil