Kıbrıs(2) - Gazimağusa




Gazimağusa'dan herkese merhaba demeyi çok isterdim; ancak hayaller Kıbrıs, hayatlar Elazığ...

Öncelikle bu tatlı kazanın adıyla yaşanan karmaşadan bahsetmek isterim size. Doğrusu "Gazimağusa"dır; fakat Magusa, Magosa, Mağosa, Famagusta.. gibi farklı farklı söylemler duyabilirsiniz. Ben yazıda bahsederken uzun olmaması adına "Mağusa" diyeceğim.

Kıbrıs'ın haritasını gözünüzün önüne getirdiğinizde o sivri uç tarafına doğru kalmaktadır Mağusa. Burada gezilecek birçok tarihi yer vardır. Şimdi size dilim döndüğünce buralardan bahsedeceğim.

Lala Mustafa Paşa Camii (St. Nicholas Katedrali)

Lüzinyanlar döneminde inşa edilmiş, üzerinde inanılmaz bir işçilik barındıran mükemmel bir yapıdır. Tüm ihtişamı ile Mağusa'nın ortasında durur. Dönemin Lüzinyan kralları önce Lefkoşa'daki katedralde taç giyip Kıbrıs Kralı, sonra da burada taç giyip Kudüs Kralı olurlarmış vakti zamanında. 1571 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun adayı ele geçirmesine kadar da bu böyle sürmüş. Kıbrıs Osmanlı'lara geçince de katedral camiiye çevrilmiş. İçerisinde hala daha ibadet edilmektedir.






                

Burada da "Turist Ömer" olarak beni görebilirsiniz. Ama mümkünse bana değil arkadaki katedralin üzerindeki taş işçiliğine odaklanırsanız sevinirim. :) Yeri gelmişken söyleyeyim, o zamanlar blog açma gibi bir düşüncem olmadığından fotoğrafların ya kalitesi düşük ya ben varım ya da ben ve eşim var. :) Bunun için sizlerden şimdiden özür dilerim.



Gelelim bu mükemmel ağaca. Adı "Cümbez Ağacı" ve Kıbrıs Adası'nın en yaşlı canlısı olur kendisi. Tahmini yaşı 700. Kökleri Doğu Afrika'ya kadar ulaşıyormuş. Mobilya yapımı için oldukça elverişli bir ağaç olması sebebi ile Mısır'lılar oldukça önem verirlermiş bu ağaca. Bu sebeple gövdesinden verdiği tropikal incir meyvesine halk arasında "Firavun Meyvesi" de denilirmiş.

Namık Kemal Zindanı ve Müzesi

Sırtınızı camiiye verip düz bir şekilde yürüyüp kemer kalıntısından geçince sol tarafta yine taş yapılı bir bina göreceksiniz. Üzerindeki levha ise şaşırtıcı: Namık Kemal Zindanı... "Vatan Yahut Silistre" oyunundan sonra Kıbrıs'a sürgün edilen yazar önceleri aşağıda görmüş olduğunuz zindanda kalmış, bir süre sonra izin ile binanın üst katına çıkarılmış.


Parmaklıklar arasından baktığınızda görebileceğiniz bu kadar. Bir taşın üzerine serilmiş tahtadan bir şilte ve Namık Kemal'in bir dizesi:




     

48 yıllık hayatının 18 yılını farklı farklı adalarda sürgünde geçiren Namık Kemal'in son fotoğrafı ise budur.

Othello Kalesi

Katedralden Othello Kalesi'ne gitmek için deniz tarafına doğru yürürken karşınıza Venedik ve Lüzinyan döneminden kalma aşağıdaki gibi birçok kalıntı çıkacak.




                         

Shakespeare'in heykeli ne alaka diyeceksiniz şimdi.. Hemen açıklayayım: Shakespeare'in "Othello"sunda Mağusa adı geçmemesine rağmen mekan olarak Kıbrıs'ta bir limandan bahsedilmektedir. Kale de Mağusa Limanı'nın hemen yanında olduğu için bahsedilen kalenin bu olduğu düşünülmüş ve kaleye "Othello Kalesi" denilmiş.

Kapıdan girer girmez sizi devasa Venedik aslanının karşılaması ile zaten hemen kendinizi kalede yaşayan bir prenses ya da prens havasına sokuyorsunuz.

                       


İçerisinde kazılarda bulunan eserlerin olduğu ufak bir bölüm de var.



 Şehire ve limana panaromik olarak bakabiliyorsunuz kalenin üstünden. Mağusa Limanı'nı izlerken aklıma hep şu türkü geliyor ve ben ne zaman bunu dinlesem ağlayasım geliyor. Gerçekten yaşanmış bir olay üzerine yazılmış olmasından kaynaklanıyor sanıyorum. Rumların Türkleri katlettiği zamanlarda Ali, Rumlar tarafından 7 kere bıçaklanıyor ve o yaraları ile yürüyerek kurtulmaya çalışıyor ve sonrasında da ölüyor.



Kalenin çıkışında şöyle de bir kısım var, hatıra kalsın diye ben yaptım ama bence siz yapmayın.. :))


Genel olarak Mağusa merkezde gezilecek turistik yerler bu şekilde; ancak tabii ki her yerde olduğu gibi buranın da ara sokaklarında çok şirin yapılar görmeniz mümkün. Zaten genel olarak Kıbrıs'taki evlerin kapıları hep açık olduğundan şöyle içlerine göz ucuyla bile bakabilirsiniz. :)


                         



Kapalı Maraş Bölgesi 

Kıbrıs'ın en ilginç; ama bir o kadar da iç parçalayıcı bölgesidir kanımca. 1974 Harekatı'nda bu bölge Türk Silahlı Kuvvetleri'nin eline geçmiş ve alınan kararlar doğrultusunda Birleşmiş Milletler tarafından denetlenen "yeşil alan", "tampon bölge" kısmında kalmış. 1970'li yıllarda Akdeniz Bölgesi'nin en gözde tatil mekanı sayılan Maraş şimdi "Hayalet Şehir" olarak anılmaktadır. O dönemlerde bu bölgede bulunan otellerdeki yatak sayısı şu anda Kıbrıs'ta bulunan otellerin yatak sayısından daha fazlaymış, hatta şöyle de bir rivayet var 25 yıl sonrasına bile rezervasyon varmış otellerde. Dünya'nın ilk 7 yıldızlı oteli Golden Sands burada bulunmaktaymış. Sophia Loren, Marilyn Monroe gibi birçok Holywood yıldızının da tatil için geldiği bir bölgeymiş. Sophia Loren'in yazlığı da buradadır.

Ağustos 1974'ten beri bu bölgede bulunan evlerin hiç birine dokunulmamış, tek bir çivi çakmak bile yasak. İşin siyasi boyutu oldukça hassas ve burada tartışılamayacak kadar ince bir çizgi; ancak bir insan olarak bölgenin içinden araba ile geçerken o evlere bakmak içinizi acıtıyor ve savaşın tüm soğukluğunu tüylerinizde hissediyorsunuz.Bazılarının perdeleri camlardan dışarı çıkmış, bazılarının demir bahçe kapıları yıllara yenik düşmüş pastan ve nemden...Arabalar, inşaat makineleri..aklınıza gelebilecek her şey donmuş kalmış sanki. Ağaçlar, bitkiler, yılanlar, fareler sarmış tüm binaları. İçeride sadece 3 bina koruma altında; Sophia Loren'in evi, İngiliz Kraliyet Ailesi'ne ait Golden Sands oteli ve girişte bulunan kilise.

İçeriye sivil halkın girmesi yasak. Bölgeye sadece Türk askeri ve aileleri ve kayıtlı taksiciler girebiliyor (özel izin almadıysanız)  Girebilenler de yürüyemiyor, araba ile belirli bir hızda hiç durmadan, kayıt yapmadan ve fotoğraf çekmeden orduevi kısmına geçmeniz gerekiyor. Bu sebeple içerisi ile ilgili benim çekebildiğim tek fotoğraf aşağıda görebileceğiniz kilise. Ancak buraya harekat öncesi ve sonrası görüntülerin olduğu güzel bir belgesel bırakıyorum.





Kıbrıs'ın hemen hemen tüm plajlarında denize girmiş biri olarak Mağusa tarafının denizi en sevdiğim denizdir. Çok fazla dalga almayan, sığ, yüzerken balıkları bile görebileceğiniz temizlikte bir denizi var. Son olarak şuraya da bir deniz fotoğrafı bırakayım gelmeyen yaza istinaden ve bir sonraki yazıma geçeyim..

Sevgiler :)



Yorumlar

  1. Mağusa limanı türküsü ile ilgili yok mu?
    Çok çok severim o türküyü.
    Çok güzel bilgi ve fotoğraflar yüreğine sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Ben Kıbrıs'a gittiğim zaman öğrendim..Ne büyük kayıp bana..Gerçekten çok içli bir türkü.

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel bir tanıtım olmayı çok teşekkürler

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar